aytek yazdı:Damlalarin icindeki yazilar harika olmus
Hele ilki
) Eşinizin yaptığı yemeğe karşılık mıydı???
Teşekkür ederim, tekniği öğrendim. Artık birkaç deneme ile daha iyilerini bile yapabilirim belki ama işte yemek pişirmesi lazım hanımın bu kapta
Hanım ben bunu yaparken görünce biraz şaşırdı ve sordu "Ne oluyor burada ?" gibisinden
"Fotoğraf çekiyorum" dedim ve makinanın ekranından gösterdim. Bir şey demedi. Belki böyle acayip işleri görünce biraz şaşırıp bir yandan da "Ne acayip işler peşinde" diye düşünüyor olabilir.
Konu ile direk alakası yok ama ben ömrümde şöyle bir şeye çok tanık oldum. İlk önce şu evlilik programlarından gireyim konuya
. Hani bu programlarda Cem Yılmaz'ın bile dikkatini çeken "Üstüne yapma" olayı vardır. Kadınlarımız hep bi üstüne yapan adam aramaktadırlar, öyle bir fantezileri var
Bununla ilintili olarak ben de hayallerimin peşinden gitmeye kalktığımda hep ortaokuldan taa askere gidene kadar annemden mesela "Doğru-düzgün bir şeyin peşinden git, kızlar paran yoksa ne yapsın seni" türünden nasihatler duydum. Sonra hangi büyük ve önemli şahıs demiş ise "En büyük aşk 2 yıl sürüyormuş, saygı var ise ilişki daha uzun sürüyormuş" diye bir lafı da zaman içerisinde bu iki ana ders etrafında geliştirilmiş farklı versiyonlarını yakın arkadaşlarımın annelerinden falan da duydum defalarca. Gerek kendi evlatları için ve gerekse evladı göbi gördükleri benim için bu nasihatlerde pek çok kez bulunmuşlardır. Allah rahmet eylesin bu konu ile birlikte arkadaşımın annesini de hatırlamış oldum. Kadıncağız ne zaman oğlu ile birlikte biryerlere gidecek olsak, fotoğraf, bilgisayar, spor (halı saha, basketbol ve masa tenisi) yapmaya gidecek olsak hemen ikimizi birden yakalamışken bu maddi durum temelinde evliliğin garantisi anlamında nasihatler verirdi. E biraz da geçkin sayılacak yaşlara da gelmiştik
o yaşlardaki anne-babalarımız için tabi. Haliyle mürvetimizi görmek istediklerinden de daha sık duyuyorduk. Zaten kadıncağız ne kendi evladının ne benimkini göremedi. Bir diğer arkadaşımın annesinden de kopyala-yapıştır yapmış gibi aynı şeyleri defalarca duydum. Bir de hayatın edebi, işte ne bileyim gerçek yaşamda hep sözde erkekler hiç duygusal hassad değil, zaten de hani çocukluktan beri mekanikti tamirdi böyle şeylere ilgi duyarlar ama kızlar ise daha çok insan ilişkileri ve duygularla ilgilidirler diye bir hikaye döner döner durmak bilmez. O ise ben gerçek hayatta bu hikayeye uyan kadın çok az ama erkek çok daha fazla gördüm. Tabi belki toplumsal yapının, kültürel kalıpların kadına biçtiği roller gereği kadınlar özellikle ergenlik dönemlerinde erkekler kadar özgür bırakılamadıklarından içlerindeki çocuk çok erken ruh ve zihinlerinin derinliklerine bastırılıyor ! Belki orada bir karanlık yada gölgede saklı tutuluyor mecburen ve bu nedenle olabilir. Ben hayatımda maddi durumunun, işinin ve toplumsal statünün ilk tercih nedeni olmadığını düşünen-bilen ve bunu gösteren-hissettiren 2 tane karşı cinsten insan tanıdım ömrümde. Bunların en önemli farkı benim yaşayıp-gördüğüm kadarı ile mesela bilinmeyen yarını garanti altına almaya çalışmak için hayatlarını/günlerini bir nevi korku ve tereddüt içinde geçirmeyip bugünü yaşamayı daha önemli görmeleridir ! Eğlenceli, içindeki çocuğun ölmediği yada derinlere gömülmediği, birlikte yaşıyor olmanın değerini ve keyfini çıkartabilinen insanlardır. Mesela 20-25 yaş aralığında birkaç tane ruhu 35-40'ında 2-3 çocuklu klasik şu evlenme programlarındaki kadınlarınkine ile denk bir çok kız da tanıdım. İlişki yaşadım demiyorum, kuzendir, arkadaşın arkadaşıdır vs. sohbet ortamlarında vs. böyle konular geçince görüyorsunuz işte. Böyleleri ile özel-yakın ilişki yaşamak da gri tonlu bir fotoğrafınıza bakmak gibi !.. Mesela sinemaya gitmenin bile ileriye dönük bir planın parçası olup bunun bir aşaması gibi görülmesi vardır onar tarafından. Böylece hem o "an" olarak tadı kaçırılan, kendisi için dahi keyif alınamayan bir etkinliğe çevirilir ve hem de olayın diğer aktörü olan sizin için. O ise operaya, baleye, tiyatroya gittiğim ve buralardaki gösteriyi izler iken olsun öncesi ve sonrasında olsun bu etkinliği paylaşmanın keyfini çıkartan insanlar da tanıdım. Bırakalım evliliği sizi bir erkek ve kendisini de bir kadın olarak farklı 2 tür gibi görmeyip insan ve arkadaş olarak görüp bu çerçevede yaşıyor olmanın farkındalık ile sizinle bu insanlığı paylaşabilenlerin yaşamlarına ve yaşamınıza renk, değer kattığına şahit oldum. Bu anlamda da günümüzde toplumumuzda kadın/erkek ayrımının çok daha keskin bir biçimde belirlenmesi, bu ayrımı araya uçurum koyacak biçimde değiştirmek istenmesi bence gelecek nesil kız/erkek evlatlarımız için oldukça zor yılların geleceğinin göstergesidir(Bu ayrı bir saptama oldu. Çok derin konu). Çocukluk hakkınca yaşanmadan bir insan gerçek anlamda olgun birey olamaz bence. Şahsım adına bazı çocukluk dönemi eksiklerim olduğunu düşünürüm ve hissederim zaman zaman. Hele ki insanın (diyorum ama herkes aynı olmayabilir tabi) kendi evladı olup da O'nun büyümesi aşamasında çocukken yaşayamayıp da bunu kendisi için büyük bir sorun haline getirmemek adına hatıralarının görünmez ve ışık dahi sızmaz derinliklerine atıp sakladığı neler neler ummadık bir anda önüne açılıveriyor !.. Mesela benim bisikletim olmadı, yaş olarak yakın 2 kardeştik, maddi durumlar sebebi ile 4-5-6 yaşlarında 1 tane 3 tekerli bisikletimiz vardı, sonra ortaokul yaşlarında yine 1 tane 2 tekerlekli bisikletimiz. Hep de yetki ağabeyimde olmuştur ve aşırı adaletsiz biçimde en çok o kullanmıştır. Yıllaaar yıllar sonra kendime 2 tekerlekli bisiklet alırken yaşadığım heyecan bisiklete binmeye başladığımda artık o çocuğun bu bedende yaşamadığını görüp bisiklete binmenin asla o zamanki çocukken yarım yamalak yaşayabildiğim, yaşayamadığım hazzı-keyfi yaşayamayacağımı görünce yok olup gitmişti ! Daha nice farklı detayda benzeri duygular yaşadım. Ne ise çok uzatmıyim(Biraz geç kalmadın mı ? der misiniz !) çocuk olmak, çocukluk dönemi bence bir insan için yaşamın en önemli ve değerli bölümüdür. İçerisine çocuk ruhunu yaşatmayan insan ile her türlü paylaşım ağır, zor ve renksizdir diye düşünüyorum.
Geçenlerde ders yapmak isteyen öğretmeninin oyuncaklarınızı kaldırın demesi ile oyunun O'na göre keyifli bir anında kesilmesinden hoşlanmayan 6 yaşındaki bir çocuktan "Yarın okula bomba koycam, çünki ben öğretmenimden hoşlanmıyorum"
gibi bir cümle duyunca bu çocuğun hayalini duymak benim için hem komik hem de ilginç bir olay olmuştu. Sonra açıklayınca bomba kısmı gitti ve sadece "Ama yine de ben öğretmenimi sevmiyorum" kısmı kalmıştı