karadagyan yazdı:Fakat 25mm ile cektiginiz kus bakisi kent fotografinda ilginc bir detay gözüme ilişti. Lens mi flare yaptı yoksa siz mi efekt ile süslediniz bilmiyorum da bazı bölgelerde cok yesil ton hakim fotografa. Dikkat ederseniz siz de binaların ortaları, cadde kenarları falan...Tamam beyaz adam ortadoguyu, uzak asyayı, afrikayı tüketiyor ama kendi toplumuna da biraz deger veriyor. ..Yemyesil bir kent. Ne güzel...
LG-H525 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Tabi fotoyu işlememden oldu onlar. Gözleriniz doğru görmüş. Güneş ışığı uçağın penceresinde yansıma yapıyor 2 kat cam ya içeride bir ışık yansıması oluşup bir sis perdesi gibi etki ediyor... Bir de hava da puslu, aslında fotoğraf baya sisli gibi. Dehaze ile falan ancak bu kadar olabildi işte.
Burası ki bunların en büyük şehri. Başkent işte. En çok bina, şehirleşme burada. Benim yaşadığım yer şu görülenden çok çok daha yeşil. Hatta o kadar ki bazı parklarda yaban domuzu gördüğüm oldu burada. Yine buranın ormanlarında Avrupa bizonları varmış. Zaten ormanları koruma altına alınmış, bir nevi Avrupa'nın akciğerleri buradaymış.
Bu şehirlerde ve şu binaları görünce benim aklıma bir de şu geldi...
Bu vatandaşlar böyle blok binalarda daha derli toplu alanda büyük popülasyonlar halinde yaşıyorlar. Bu nedenle gördüğünüz gibi binalar coğrafya üzerinde daha az yer kaplıyorlar ve doğaya-yeşile, hayvanlara daha çok yaşam alanı kalıyor. Bizim Türkiye'de, oralarda işte kıyasladığımda ise tam tersi. Herkesin 1-2-3 kat kendie ait evi var ! Mesela şu fotoğrafta gördüğümüz bir blok İstanbul'un bazı mahallelerinde daire daire bölünüp coğarfa üzerine dağılmış biçimde olmuş !..
Yine bu bakış açısı ile düşününce aklıma şu da gelmiyor değil hani... Bunlar birlikte yaşamayı bizden daha mı iyi bilip becerebildiklerinden böyle bir yapılaşma olmuş ? Yok, belki de komunizm zamanından zorunlu olarak birlikte yaşamayı da öğrenmek zorunda kalmış olabilirler. Tabi duyduğum kimi yaşanmış hikayeler oldu ve tahmin edebileceğiniz gibi bir nevi sömürge olma durumları nedeni ile de bu zorunluluk sömürge altındaki halkı zaten birbirine daha iyi kenetlemiş de olabilir. Her ne ise, neticede bizim insanımız coğrafyamızı ziyan edercesine harcamış. Hep bi ayrı, hep bir mesafeli, uzak uzak kalmak istemiş. Çok ilginç bir durum bu aslında. Çünki öte yandan da lafa bakınca "Gönül" bizde, "Düşsen kimse dönüp bakmaz yardım etmez bu gavur diyarında" derler fakat yaşam şekline bakınca işte bu açıdan (drone açısı)
böyle ilginç şeyler de görünüyor. Bizim toplumumuzdaki bu yardım, samimiyet falan denilen şey bence esasen bunlar değil. Benim yaşamım boyu gördüğüm esas şey bu güzel ilişkilerden çok daha fazlası ile "sosyal baskı" olarak adlandırabileceğim şeydir. Buna çekememezlik, dedikodu, saçma-sapan kültürel statüleri de eklediğinizde bu sosyal baskı çok ağır aslında bizim toplumda. İşte bu nedenle sanırım ki insanımız evinde bari biraz soyutlanabilirim umudu ile evlerini uzak uzak ve ayrı tutmaya çalışmış olabilir. Kaynana mesela meşhur bir sosyal makamdır toplumumuzda. Sırf ama sırf birisinden çok daha önce Dünya'ya gelmiş olmak karakterinin ne olduğuna hiç bakmaksızın o kişi tarafından saygı görülmeyi beklemek demektir ! "Babaya OF bile demeyecekmişsin" , "Cennet anaların ayakları altındaymış"
Ya tamam güzel ifadeler ama her anne-baba aynı mı ? Olabilir mi ! Çocuk hiç bir şey mi ? Var olma nedeni ebeveynleri ölene dek onları tüm yanlışlarına rağmen övmek, yüceltmek mi olmalı. Çocuğun insan hakları yok mu ?! Böyle saçma bir kültürel kalıplarımız var ki aman aman. Bu nasıl bir konuma getirme ve korumadır ? Yani anne-baba hiç eleştirilemez, sanki hatasız mükemmel insan olunur sırf üremiş olduğunda insan ! O ise hiç alakası yok, üremek için hiçbir felsefi, bilgi ve insani gelişim kat etmiş olmanız gerekmez. Üremek bir insanın yapabileceği en basit şeydir. Ben ürememiş insana üremiş, yani anne yada baba olmuş bir insandan çok daha saygı duyulabilir diye de düşünüyorum !
Çünki,
Günümüzde ve epey öncesinde de insanların üremesi hep dönemin sistemi içinde sisteme köle üretimini amaçlamıştır. Hatta işte bu nedenlerle de günümüzde bir çok yerde üreme teşvik edilmektedir. Bu insan üretimine verilen desteğin gerekçeleri de açıkca ortadadır. Sisteme kaynak sağlamak !.. Yani ? Yani diyor ki sistemleri yönetenler "Biz sizi bir ömür sömürdük yetmedi, siz şimdi bir fedakarlık yapın ve üreyin, kültürel kalıplarınızda olduğu gibi bu canınızı feda edeceğinizi bol bol söyleyeceğiniz yeni nesil kölelerimizi kendiniz gibi yetiştirin. Onlara da bu kültürel kalıpları aşılayın ki bir ömür de onları sömürmemizde bizim için birer "anne-baba" olun !!!
...ve öyle ki işte bu tür toplum ürememiş bir kadına üremediği yada üreyemediği için eksik bir insan gözü ile bakar. O kadar beyinsizdir ki bu sürüler zannederler ki "İnsan zihni, beyni, aklı ve bilgisi hiçbir şeydir ve insan empati yapamaz. İlle kendi anne-baba olmalı ki ancak o zaman anlayabilir (sisteme köle yetiştirmenin zorluğunu) !
Tavuk gibidirler !!! İnsan bilmi ve bilgi birikimi asla tavuk olup yumurtlamayacak henüz var olmamış ve doğmamış bir insana bundan 1.000 sene sonra dahi tavuk nasıl yumurtlar, yumurtanın içeriği nedir, besin değeri nedir vb. gibi şeyleri öğretebilir. O ise bu tavuk beyinli sürüye göre yumurtanın nasıl olduğunu bilmek için onlar gibi tavuk olup yumurtlamamız gerekmektedir !.. Dolaylı yoldan kendilerinin beyinsiz olduklarını ispat eden bu sürü bir de zorla, çok oldukları için cesaretle azınlığa "tavuk olun siz de" diye baskı yapmaktadırlar