Ben hayatımda 2 kere gittim. Her birinde de ağzım açık izledim Hele ki birisi şu mmeşhur "Fındık kıran" idi...
(Rus besteci Çaykovski’nin 1891 yılında bestelediği son balesidir. Küçük Alman kız Clara Stahlbaum’un yeni yıl hediyesi olarak aldığı fındıkkıran oyuncağı ile ilgili rüyalarını konu alan büyü-masal tarzı bir eserdir. İlk defa 1892’de St. Petersburg’da sahnelenen Fındıkkıran Balesi, yeni yıl kutlamaları ile özdeşleşmiş ve pek çok bale topluluğu tarafından yılbaşında sahnelenmesi gelenekselleşmiştir. Dünyanın en çok sahnelenen bale eserlerinden birisidir.)
Masal gibi değil masalın içinde yaşıyor gibiydim. Ne çok fotoğraf çekebilmeyi istedim izlerken ama bir süre sonra gösteriye öyle bir kapılıp gittim ki... Bir ara kendi kendime "Yahu bu Full HD filmden de kaliteliymiş" deyip Peşi sıra da "Herhalde, gerçek az önünde canlı oluyor herşey ondan" diye cevap vermiştim içimden
Bir diğeri de "Ağır Roman" ın balesi idi. O da güzeldi ama "Fındık kıran" bambaşka idi.
Bu konuda bazıları "O ne be bizim kültürümüzde yok" falan derler. Bir insanın yalnızken kendi dünyasını kendisine engelli kılabilmesi kadar anormal bir şey düşünemiyorum. Kültür denen şeyin bir de binlerce yıl alış-verişi de olmuş. İnsanlar gidip gördüğü yerlerden yemek pişirme tarzı olsun, giyim olsun, hikayeler olsun bir sürü kültürel bilgiyi de alıp-getirmiştir. Mesela teee çocukken ebe kim olacak diye saymaca dediğimiz kısımdaki tekerlemenin ezgisinin bile aslında yabancı olduğunu öğrenmiştim yeni ! Hani seni yönetenler mecbur seni kullanabilmek için ötekilere düşman ediyorlar da sen nasıl kendin kendine bir başına durup-düşünür iken komple bir milleti, bir coğrafyayı, bir kültürü "Evet düşman" diye kabul ediyorsun anlamıyorum. Hani sanki sinema kültürümüzde olan bir şey O biçim de kabul etmişiz ama. Tabi pek fazla hayal gücü gerektirmediğinden, bakıyorsun-görüyorsun o kadar(çoğunlukla ve hele Yeşilçam'ın bir çok filmini düşününce) ! Tiyatro, bale, opera gibi dallarda ise hayal gücünün çok daha aktif ve de geniş olabilmesi gerekiyor. O ise mesela hiç unutmam biz çocukken çizgifilmler izlerdik, bu çizgifilmlerde ne alt yazı ne de söz vardı. Tek ses efektler idi. Hatırladığım birisi bir köpek Rekşo idi, birisi de 2 arkadaş çocuğun maceraları olan.
-
https://www.youtube.com/watch?v=YNql2H-7s8E
ve
https://www.youtube.com/watch?v=4bqK-RDOxVI
-
Biz bunları keyifle izler, gayet de güzel her şeyini anlardık. Hani ne kültürü, ne yabancısı, ne düşmanı vs. Şimdinin bir çok çizgifilminden halen de çok daha güzeller.